پایگاه اطلاع رسانی آیت الله ابراهیم امینی قدس سره

NİÇİN HZ.MEHDİ(A.S)ZUHUR ETMİYOR?

NİÇİN HZ.MEHDİ(A.S)ZUHUR ETMİYOR?


Küfür, zulüm ve maddeciliğin her yeri kapladığı bir çağda niçin Mehdi (a.s) zuhur etmemekte ve alemdeki kargaşalıklara son vermemektedir?

Belirli hedef için başlatılan bir kıyam her açıdan elverişli bir ortam vücuda gelmedikçe zafere ulaşamaz. Başarının önemli şartlarından birisi halkın bu hareketi sahiplenmesi ve onu desteklemesidir.

Aksi takdirde kıyam yenilgiye uğrar. Hz. Mehdi’nin (a.s) kıyamı da bu kaideye dahildir, zafere ulaşabilmesi için uygun şartların vücuda gelmesi gerekmektedir. Hz. Mehdi’nin (a.s) inkılabı yüzeysel ve basit bir hareket değildir.

Cihanşumul ve kapsamlı bir inkılâptır ve çok yüce ilahî hedeflere sahiptir. Bu hedeflerin manaviyatla ilgili olanı bir yan, sirf insanlık toplumnun idaresiyle ilgili olan yanı bile akıl almaz derecede yüce ve idealdır. Ve bütün bunların gerçekleşmesi elbette insanlarda özel bir ortamın oluşmasını gerektirmektedir.

Toplumsal ırk, ülke, dil, ve mezhebi ihtilafları ortadan kaldırmak ve bütün insanları barış ve mutluluk içinde yaşatacak bir nızam kurmak istemektedir. Bunun gerçekleşmesı için suyun kaynaktan temizlenmesi ve ihtilaf sebeplerini kökten yok edilmesi gerektir.

Hz. Mehdi (a.s) küfür ve maddeciliği kökten kaldırmak, bütün insanları ilahi kanunlara davet etmek ve İslâm dinini dünyaya hâkim kılmak insâni sıfat ve faziletlerle güzel ahlak üzere kurulu salih cihanşumul bir toplum oluşturacaktır.

Elbette böylesi konuları söylemek ve yazmak zor değildir. Ama bilimadamı ve araştırmacıların da bildiği gibi böyle cihanşumul ve derin bir inkılabın vücuda gelmesi kolay değildir.

Gerekli şartlar oluşmadıkça böyle bir inkilâp da oluşamaz. Böyle bir inkılâp insanların bilinçtenmesine bağlıdır ve bütün insanlar özellikle de bu inkılabın öncüleri sayılan müslümanlar tamamen hazırlıklı olmalıdırlar. Kur’an-ı Kerim bu inkılabın ilk şartının selahiyet ve liyakat olduğunu açıklayarak şöyle buyurmaktadır:

"Andolsun biz zikir’den sonra Zebur’da da "hiç şüphesiz yeryüzüne salih kullarım varisçi olacaktır" diye yazdık."

(Enbiya/105)

O halde insanlık kemale ulaşmadıkça ve hak hükümeti kabule hazır olmadıkça Mehdi (a.s) asla zuhur etmeyecektir. Fikrî olgunluk elbette ki aniden yani birden bire oluşan birşey değildir;

nice zamanlar boyunca meydana gelen çeşitli tecrübe ve olaylar neticesinde gerçekleşmektedır. İnsanlar şu ülke, bu ülke diyerek hayali sınırlar yüzünden kim bilir daha ne kadar savaşıp kan dökecek,

ama sonunda bu sınırların hayali ve boş şeyler olduğunu anlayacaklardır. Böylece ihtilaf sebebi olan hudutlardan vazgeçecek, bütün dünyayı bir ülke sayacak insanları bu ülkenin vatandaşı kabul edecek,

iyi ve kötü günde ortak kadere sahip olduklarına inanacaklardır. İşte o zaman zenci-beyaz, sarı-kızıl, Asyalı-Afrikalı, Avrupalı-Amerikalı, şehirli-köylü, Arap ve Arap olmayan herkese bir gözle bakılacak.

Bilimadamları genel refarm ve insanların mutluluğu için nice sıstemler oluşturup maddeler ekleyecek, bir müddet sonra ise onları lağvederek, yerine yeni kanunlar koyacaklardır.

Ve sonunda bütün bunlardan bıkacak, beşeri fikirlerin ürünü olan bu kanunların zayıflığını anlayacak bu kanunlar vasıtasıyla yapmak istedikleri refarmlardan ümidini keserek yegane ıslah yolunun ilahi kanunları icra ederek peygamberlere uymak olduğunu itiraf edeceklerdir. İnsanoğlu henüz Allah’ın kanunları karşısında teslim olmaya hazır değildir.

Bilimsel ilerlemeler ve buluşlar vasıtasıyla insanların saadetinin temin edilebileceği sanılmaktadır; bu sebeple beşer ilahi programlar ve maneviyat bir kenara bırakmış; dörtnala maddiyata doğru koşar olmuştur.

Bu hevese kapılan insanlar sonunda çıkmaslarla karşılaşıp usanacaklardır. O zaman da ilim ve buluşların insanı fezaya uçurduğunu, yıldızlara boyun eğdirdiğini ve öldürücü silahları temin ettiğini ama hiçbir zaman dünyada ki sorunları çözemediğini, sömürgeciliği ortadan kaldıramadığını ve insanı ruhsal huzur ve saadete ulaştırmadığını itiraf edecektir.

 

İnsanoğlu gördüğü her idareçi ve yönetimini kabul ettiği her nizamdan sürekli birtakım beklentileri olmuş, zulüm ve tecavüzleri önlemesini, insanların huzurunu temin etmesini istemiş ama bu arzusuna ulaşması ve umulan yönetim şekline kavuşması pek zor olmuştur.

Her asırda yeni bir yönetim kurulmuş veya yeni bir yönetici iş başına gelmış ama bir müddet sonra durumun eskisi gibi olduğunu ve hiçbir şeyin farketmediğini görmüştür.

Bundan sonra da belki de çeşitli hükümetler kurulacak, aldatıcı partiler meydana gelecek, sonunda salahiyetsiz oldukları ortaya çıkacaktır ve insanoğlu nihayet onlardan ümidini kesecek, ilahi nizama susayacak ve tevhid hükümetini kabule hazırlanacaktır.

Hişam b. Salim İmam Sadık (a.s)’ın şöyle buyurduğunu rivayet etmektedir: "Halkın tüm kesimleri iktidara ulaşmadıkça Hz. Mehdi zuhur etmeyecektir." Böylece hiçkimse "eğer biz egemen olup hükümet kursaydık adaletli davranırdık" diyemeyecektir.[351]

İmam Bakır (a.s) şöyle buyuruyor: "Bizim devletimiz en son devlettir. İktidar liyakati olan her hanedan bizden önce hükümet edecektir ki bizim hükümetimiz kurulduğunda "eğer hükümet etseydik bizde Al-i Muhammed -Muhammed soyu- gibi davranırdık" demesinler. "Akibet takva sahiplerinindir" ayetinin manası da budur."[352]

Bu ifadelerden de anlaşıldığı gibi henüz insanlık tevhid hükümetini kabule hazırlıklı değildir. Ama sürekli bu büyük nimetten mahrum kalacak da değildir. Allah Tealâ tüm varlıkları kemaline ulaştıracaktır.

İnsanoğlu yeryüzüne ayak bastığı günden beri saadetini temin eden adil bir nizamda yaşamayı arzulamış ve hep bunun için çalışmıştır. Sürekli can-u gönülden adalete dayalış salih bir toplum ve parlak bir çağı arzulamış ve tecavüz ve zulmün yok olmamasını ümit etmiştir. İnsanın bu isteği elbet boşuna değildir.

Allah Teala’da insanı bu hedefe ulaşmaktan mahrum etmeyecektir. Şüphesiz birgün tüm insanlar kendine gelecek çeşitli hüküm, kanun ve maksatlardan ümidini kesecek, kendi elleriyle vücuda getirdikleri sorunlardan bıkacak ve her açıdan ilahi kanunlara yönelecektir.

Sosyal sorunların çözümünün peygamberlerin ekolünde arayacak, iki değerli şeye muhtaç olduklarını anlayacaklardır: Birincisi açık, denenmemiş ve kamil ilahi nizam ve kanunlar,

ikincisi ise ilahi program ve hükümleri icra etmekte yanlışlığa düşmeyen ve tüm insanlara eşit gözle bakan masum bir idareci! Allah Teala Hz. Mehdi (a.s)’ı böyle hassas bir zaman için bekletmiş ve İslam’ın kanun ve programlarının ilmini ona emanet bırakmıştır.


BAŞKA BİR NEDEN


Ehl-i Beyt (a.s)’ın rivayetlerinde zuhurun ertelenmesi için başka bir neden de zikredilmiştir. Hz. İmam Cafer Sadık (a.s) şöyle buyurmaktadır: "Allah Tealâ kafir ve münafıkların sulbünde imanlı insanların tohumunu gizlemiştir.

" Bu yüzden Hz. Ali (a.s) kafirleri rastgele öldürmekten imkan dahilinde sakınıyordu, onlardan mümin evlatlar dünyaya gelincede eline geçirdiğini öldürüyordu.

Bizim kâimimiz de bu ilahi emanetler kafirlerin sulbünden çıkmadıkça zuhur etmeyecektir, daha sonra zuhur edecek ve kafirleri öldürecektir."[353]

İmam-ı Zaman (a.s) tüm kafirleri İslam’a çağıracak, kabul eden herkes ölümden kurtulacak ve her kim İslam’ı kabul etmezse öldürülecektir. Diğer taraftan tarih boyunca gördüğümüz gibi, kafir ve münafıklardan nice mümin insanlar vücuda gelmiştir.

Asr-i saadetteki müslümanlar da kafir babalardan vücuda gelmemişler miydi? Eğer Hz. Resulullah (s.a.a) Mekke’nin fethinde kafirlerin hepsini öldürseydi onların soyundan onca müslüman dünyaya gelmezdi.

Allah Teala lütfu gereği soyundan mümin insanlar dünyaya gelsin diye insanlara mühlet vermektedir. Madde alemi belirlenmiş bir sınır çerçevesinde mümin insanların meydana gelmesi için yaratılmıştır.

İnsanlar ürün verdiği ve ondan mümin insanlar dünyaya geldiği sürece baki kalmalıdır. Bu durum insanların tevhidi nizam kabule hazır oldukları bir zamana kadar devam edecektir.

İşte o zaman İmam-ı Zaman Hz. Mehdi (a.s) zuhur edecek, kafirlerin çoğu onun eliyle iman edecektir. İnsanlardan küfür ve maddeciliğinde ısrar edenler ise neslinden mümin kimseler vücuda gelmeyecek olanlardır.