پایگاه اطلاع رسانی آیت الله ابراهیم امینی قدس سره

Öfke

Öfke


Öfke, insanın içinden kaynaklanmakta olup fıtriyattan sayılmaktadır. Bu fevkalade psikolojik durum, kalp ve beyinden başlar ateş alevi gibi bütün bedebi, asabı kapsayıverir. Yüz ve gözler kızarır.

El ve ayak titrer. Ağız köpüklenir. İnsan asabın kontrolünü kaybeder. Öfkeli insanın aklı iyi çalışmaz ve o durumda delilerle pek farkı olmaz. Ömrünün sonuna kadar cezasını çekeceği hatalar işleyebilir.

Hz. Ali (a.s) buyuruyor ki: “Gazap ve öfkeden kaçının; çünkü onun başlangıcı delilik ve sonu ise pişmanlıktır.”(246)

Öfke, bir çok kötülük ve cinayetlerin kaynağıdır. Katl, cinayet, kavga, iftira, haysiyeti çiğneme, ağzı bozukluk ve hatta savaşların bir çoğu öfke ve gazaptan kaynaklanmaktadır.

İmam Sadık (a.s) şöyle buyurur: “Öfke bütün kötülük ve cinayetlerin anahtarıdır.”(247)

Öfke, hatta insanın din ve imamına da zarar verir ve onun iyi amellerini mahveder.

Resulullah’tan (s.a.a) şöyle nakledilir: “Sirke balı bozduğu gibi öfke de imamı bozar.”(248)

İnsan öfkeli olunca ağzından çirkin sözler dükülüverir ve çirkin işler yapar; bu işler ise onun içini ortaya koyar ve diğerlerinin gözünde onu rüsva ve rezil eder.

Hz. Ali (a.s) şöyle buyuruyor: “Öfke kötü bir arkadaştır. Kusur ve çirkinlikleri açığa çıkarır, insanı kötülüğe yakınlaştırıp iyilikten uzaklaştırır.”(249)

Şüphesiz, öfke ve gazap devamlı insanın kalp ve asabında kötü bir etki bırakır ve onları zayıflatıp yıpratır.

Buna binaen, kendi şahsiyetine, sağlığına, selametliğine, din ve imanına ilgi duyan kimse, bu çirkin sıfatla ciddi bir şekilde mücadele etmeli, öfkenin asabının kontrolünü kaybetmesine, dinini, dünyasını ve haysiyetini yıkmasına müsade etmemelidir.

Şu noktayı da hatırlatmamız gerekir ki: Gazap ve öfke genel olarak her yerde çirkin, zararlı ve kötü değildir; bilakis, ondan doğru bir şekilde ve gerekli yerlerde yararlandığında insan hayatı için zaruri olan çok yararlı ve faydalı bir fıtrattır.

Bu içgüdüyle insan kendisini, malını, evlatlarını, dinini, ülkesini ve türdaşlarını savunur. Bu içgüdü olmaksızın insanın şerefli yaşaması imkansızdır. Bu içgüdü aklın kontrolünde olursa zararlı olması bir kenara, hatta insana bir çok faydalar da ulaştırır.

Allah yolunda cihad, din ve ülkeyi savunma, marufu emretme ve münkerden nehyetme, namus ve şerefi savunma, zorbalık ve zulümle savaş, mazlumları savunma, küfür ve dinsizlikle mücadele, zulme uğrayanların haklarını savunma... bütün bunların hepsi bu öfke içgüdüsüyle yapılır.

Kendini sorumlu hisseden bir müslüman hayatın acı ve tatsız olayları karşısında, zulüm ve haksızlıklar karşısında, zorbalık ve diktatörlük karşısında, fesat ve çirkinlikler karşısında, halkın genel mallarını yağmalama ve dalkavukluk karşısında,

sömrü ve başkalarının cebinden geçinme karşısında, insanları zencire vurma karşısında, dinsizlik ve maddecilik karşısında ilgisiz, sessiz ve soğuk kanlı olarak oturup fesat sahnelelerine seyirci kalamaz. İslam da asla böyle bir şeye müsade etmemiştir.

Fesatla savaşmak ve ona karşı tepki göstermek müslümanların vazifesidir. Ancak, bu tepkiyi aklın beğenmesi ve onun şeriat ölçülerine uygun olması gerekir.

Yani, öfke ve gazap güdüsü daima akıl ve dinin emri ve kontrolü altında olmalıdır, kopmuş yular ve kayıtsızlık olmamalıdır. Meşru olmayan nefsani heveslerin hizmetinde olmamalıdır. Öfke güdüsü galip gelip aklın nurunu söndürürse insanı helaket vadilerine düşürür, onun din ve dünyasını mahveder.

Hz. Ali (a.s) şöyle buyurmaktadır: “Öfke gücünü izleyecek olursan seni helak eder.”(250)

Dolayısıyla, gazap ve öfke güdüsünün kökünü kazıyarak ilgisiz ve şerefsiz bir insan terbiye etmek doğrudeğildir. Aksine aşırılık ve taşkınlıktan kaçınıp, gerektiğinde yararlanmak için bu gücü doğru bir şekilde yetiştirmemiz ve normal hadde tutmamız gerekir.

Öfke sıfatı da diğer sıfatlar gibi çocukluk döneminden kaynaklanır. Bütün insanlar bu güdüye sahiptirler. Ancak, bunun şiddet ve zaafı ortamın durum ve şartlarına, anne ve babanın ve insanın ilişkide olduğu diğer kimselerin davranışlarına bağlıdır.

Anne ve baba davranışlarıyla bu güdüyü itidal haddinde eğitebilecekleri gibi aşırılık ve taşkınlığa da çekebilirler. Şu da unutulmamalıdır ki bütün insanların özel yaratılışı ve tabiatı bu konuda bir ve eşit değildir.

Bazılarının beyin ve asabı öfke ve gazaba daha bir hazırdır ve bazı insanlar da bunun tam aksine zati olarak sabırlı ve uysaldır. Bilinçli ve tedbirli anne ve babalar,

çocukların özel yaratılışlarını göz önünde bulundurarak onların eğitim ve öğretimleriyle uğraşır, içgüdülerini itidalleştirir, aşırılık ve taşkınlığa sebep olan sebep ve etkenlerden kaçınırlar.

Öfkeli çocuk bağır, çığlık atar, uğuldar, vücudu titrer ve aşırı kızgınlıktan yüzünün rengi değişir. Ayaklarını yere vurar, kendini yere atar. Konuşabiliyorsa sert kelimelerle ve bazen çirkin sözlerle öfkesini belirtir.

Bazen aşırı sinirden dolayı küser ve bir köşede inzivaya çekilir. Ancak, herhalukârda kötü bir maksadı yoktur. Çocuğu öfkelendiren şeyin ne olduğunu bulup onu gidermek gerekir. Bu durumda öğüt ve nasihatın da bir yararı olmaz. Onu öfkelendiren şeyi giderecek olursak çocuk kendiliğinden sakinleşiverir.

Gazap ve öfke genel olarak rahatsızlıktan kaynaklanmaktadır. Şiddetli ağrılar, fazla yorgunluk ve uykusuzluk, fazla açlık ve susuzluk, aşırı sıcaklık ve soğukluk gibi çeşitli etkenler bebek ve çocukları rahatsız edip onların öfkesini tahrik etmektedir. Çocuğa hakeret ve eziyet etmek, onun istekleri karşısında direnmek, serbestliğini elinden almak ve yersiz sınırladırmalar,

adaletsizlik ve nedensiz olarak fark gözetildiği hissine kapılmak, sevilmediğini hissetmek, sıkı yüklemeler, çocuğun özgürlük isteğine darbe indirmek, güçsüzlük ve muvaffakiyete erişememe duygusu, zor ve ağır emirler, sert tehditler; bunların her biri çocuğun huzurunu bozup onu öfkelendirebilir.

Bunların tekrarlanması ve devam etmesiyle öfke güdüsü çocukta git gide şiddet bulur ve nihayet sinirli ve öfkeli bir varlık haline gelir. Bazı anne ve babalar davranışlarıyla öfke ve gazabı çocuklarına öğretiverirler. Onların üzerine bağırır ve sert davranırlar. Onların sinirlenmesi karşısında sinirlenir, öfkelenirler, böylece de onları daha fazla sinirlendirirler.

Çocuğunuz öfkelenir ve kızarsa siz ona karşı kızmayın. Kötü bir maksadının olmadığına emin olun. Onun kızmasına sebep olan şeyi bulmaya çalışın. Bir yeri ağrıyorsa tedavi edin.

Aç veya susuzsa yemek ve su verin. Yorgunsa uyutun. Sizin davranış ve hareketleriniz onu kızdırmışsa bunu telafi etmeğe ve düzeltmeye çalışın. Yersiz bir şey yüzünden kızmışsa hatasını giderin.

Psikolojik desteğe ihtiyacı varsa ona destek olun. Meşru bir isteği varsa, isteğini yerine getirmeniz mümkünse yerine getirin. Ancak, normalleşince ona şöyle söyleyin: “İnsan isteklerini rica ve tatlı dille istemelidir, zor ve öfkeyle değil.

Ben bu defa istediklerini verdim, ama bundan böyle bağırıp çağırmayla bir şey isteyecek olursa isteğini yerine getirmeyeceğime emin ol.” Ondan sonra tekrar bağırıp çağırmayla, öfkeyle sizden bir şey isteyecek olursa kati bir şekilde karşısında durun ve zorbalığa alışmaması için isteklerine önem vermeyin.

Ancak, herhalukârda soğukkanlılığınızı koruyun, onun bağırıp çağırması, öfkelenmesi karşısında bağırıp çağırmayın. Bağırıp çağırma ve zorla meşru olmayan isteklerini sizi kabullendirmeye çalışırsa ona itina etmeyin ve istekleri karşısında teslim olmayın. Aksi durumda bunu alışkanlık haline getirecektir.

Hz. Ali (a.s) buyuruyor ki: “Öfkeden kaçın, sakın öfke sana galip olup alışkanlık haline gelmesin.”(251)

Şımarık çocuklar da normalde çabuk incirler ve en küçük bir şeyle kızarlar. Çünkü normal olmayan durumlar karşısında sabırlı olabilmeleri için güçlü bir nefse sahip değillerdir. En küçük bir şeyden rahatsız olur ve kızarlar. Dolayısıyla, şımarıklığı da sinirli olmanın etkilerinden biri sayabiliriz.